ISSN: 2147-8724
Ankara Araştırmaları Dergisi - Ankara Araştırmaları Dergisi: 8 (1)
Cilt: 8  Sayı: 1 - 2020
1.
Editörden
From the Editor
Mehtap Türkyılmaz, Alev Ayaokur
Sayfa I

HAKEMLI MAKALE
2.
1930’lardan Günümüze Ankara’daki Okul Çocuklarında Boy Uzunluğunun Seküler Değişimi ve Sosyoekonomik Düzey ile İlişkisi
Secular Change in Body Height Among in Ankara Schoolchildren Since 1930’s to Up-to-Date and Relation with Socioeconomic Status
Başak Koca Özer, Ayşegül Özdemir
doi: 10.5505/jas.2020.04127  Sayfalar 1 - 12
Büyüme ve gelişme süreci gerek bireyin sağlığı, gerek halk sağlığı konusunda önemli bilgiler verirken, boy uzunluğu; halk sağlığı, antropoloji, ekonomi gibi pekçok disiplinin odağında yer alan bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan çalışmalar, değişen sosyoekonomik koşulların, insanın fiziksel yapısı üzerinde olumlu ya da olumsuz etkileri olduğunu göstermiştir. Çalışmanın amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerinde gerçekleştirilen öncül çalışmalar ile 1950-2017 yılları arasında Ankara’da yaşayan 6-17 yaş arası çocukları üzerinde ayrıntılı olarak gerçekleştirilen çalışmaları değerlendirmek ve boy uzunluğunda gözlenen seküler değişimi irdelemektir. Buna yönelik olarak öncül çalışma sonuçları literatürden derlenmiş, 1950 (1020 erkek, 970 kız), 2005 (709 kız, 718 erkek) ve 2017 (761 erkek, 724 kız) yıllarında kesitsel olarak gerçekleştirilen üç saha araştırmasının verileri yeni metotlar kullanılarak analiz edilmiştir. Geçtiğimiz 80 yıllık dönemde Ankara’da yaşayan okul çocuklarında boy uzunluğunun seküler değişiminde hem pozitif hem de negatif eğilim tespit edilmiştir. 1950’lerde her iki cinsiyette de negatif seküler değişim gösterirken, erkeklerde dalgalanmanın daha belirgin olduğu tespit edilmiştir. Erkek çocukların olumsuz çevresel koşullara karşı hassasiyeti, büyüme hızındaki yavaşlama ile ilişkilendirilmektedir. Buradan yola çıkarak cinsiyetler arasındaki vücut boyut ve şeklinde görülen farklılıkları tanımlayan seksüel dimorfizmin özellikle 2017 yılı çalışmasında 1950 yılı çalışmasından daha dikkat çekici olduğu söylenebilir.
Growth and development process provide important information about individual and public health. Height, on the other hand, is a variable that lies at the center of many disciplines, such as public health, anthropology and economics. Research demonstrates that changing socio-economic conditions can have positive or negative impacts on the physique of a person. This study aims to examine secular changes in height by assessing research carried out in the early years of the Republic of Turkey, and research concerning children aged 6-17 years who lived in Ankara between 1950 and 2017. To that end, a literature survey was conducted to compile the results of previous human growth studies, and the data of three field studies, carried out cross-sectionally in 1950 (1020 boys, 970 girls), 2005 (709 girls, 718 boys) and 2017 (761 boys, 724 girls), were analyzed using new methods. Both positive and negative trends were observed in the secular change in height in school children who lived in Ankara during the past 80 years. In the 1950s, the fluctuation in the height of boys was more pronounced while there have been negative secular changes in both genders. The sensitivity of boys to adverse environmental conditions is associated with a deceleration in growth rate. As a result, it can be said that, sexual dimorphism, which defines the differences in body size and shape between sexes, is more striking, more so in the 2017 study than the 1950 study.

3.
Evsizlere Yönelik Alternatif Bir Barınma Evi Tasarımı: Ankara İçin Bir Öneri
An Alternative Shelter Design for Homeless People: A Proposal for Ankara
Esra Orhan Yılmaz, Gülçin Cankız Elibol
doi: 10.5505/jas.2020.22932  Sayfalar 13 - 22
Hızlı gelişen teknolojiler, artan yaşam standartları ve yenilikler, her ne kadar yaşantımıza kolaylıklar sağlasa da bunlara bağlı olarak artan nüfus, göç hareketleri, zorlaşan yaşam koşulları, maddi yetersizlikler gibi çeşitli etkenler, evsiz bireylerin ortaya çıkmasına ve çeşitlenmesine sebep olmuştur. Sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkan ve ağırlıklı olarak sosyoloji dalında kendisine yer bulan evsizlik olgusu, “ev”den yoksun olma durumu olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, kişinin hayatını idame edebileceği yerden yoksun olmasının iç mimari ve mimari ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda çalışmada, Ankara ilinde hayatını idame ettirmeye çalışan bireyler için, devlet tarafından evsizlere yönelik gerçekleştirilen girişimler arasından mekânsal çözüm önerileri sunan uygulamalar incelenmiştir. İlk incelemelerde evsizlere hizmet veren Ankara Büyükşehir Belediyesi Barınma Evi, konu ile ilgili tek kamu kurumu olması bakımından dikkat çekmiştir. Çalışma kapsamında gerçekleştirilecek tasarım; mevcut Barınma Evi analiz edilerek, burada kalan üç evsiz ve yetkililer ile görüşme gerçekleştirilerek ve mevcut yapının iç-dış mekânları gözlemlenerek geliştirilmiştir. Çalışma kapsamında, günümüzde giderek artmakta olan ve önemli bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkan evsiz bireylere çözüm olabileceği düşünülen kalıcı bir mekân önerisi sunmak amaçlanmıştır. Mevcut Barınma Evi’ne alternatif oluşturması beklenen tasarımın her ne kadar Ankara ilinde bulunan evsizler için kurgulansa da farklı kullanıcılara ve coğrafyalara göre adapte edilebilir olmasına özen gösterilmiştir. Dolayısıyla, evsizlere ya da yoksullara yönelik bir nesne tasarlamaktan ziyade kullanıcı ve mekân ilişkisi beraber irdelenmiştir. Kullanıcı çeşitliliğine cevap verebilecek, kullanıcının ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilebilecek, küçük bir alanda ihtiyaçların en yüksek düzeyde karşılanabileceği esnek bir mekân tasarımı kurgulanmıştır.
Although rapidly developing technologies, increasing living standards and innovations eased our daily lives, various factors such as increasing population, migration movements, hardened life conditions and financial incapability, increased the number of homeless people and scaled up diversification. Nondiscretionary homelessness as a phenomenonis examined within the field of sociology in general, and can simply be defined as a deprivation of “house.” Therefore, it is thought that topics regarding the deprivation of “house” can be accepted to have a strong relation with interior architecture and architecture disciplines. Among the initiatives for homelessness, the implementations that propose spatial solutions for homeless people were also selected. The research was conducted in Ankara (Turkey). With this respect, the governmental implementations providing spatial recommendations for the homeless, who have benn trying to maintain their lives in Ankara province, have been examined in this study. In this stage, “Ankara Metropolitan Municipality Compassion House,” providing service for the homeless people, was appeared as the only public establishment in Ankara. Thus, in-depth face-to-face interviews were conducted with the Compassion House officer and three homeless people. These interviews were subjected to content analyses and the results were used in the design process of living space for these individuals. An alternative “house” design was put forward both by these findings and by analysing the existing the Compassion House, in terms of inner and outer spaces of the current construction. The aim was to put forward a permanent place for homeless people, whose numbers have been increasing. The design was not only expected to provide an alternative to the existing Compassion House in Ankara but was also to be adapted to various users and geographies. A flexible space design was put forward to meet the user’s diversified needs by occupying minimum space.

4.
Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi Ekosistem Hizmetlerinin Ankara Kenti İçin Öneminin Değerlendirilmesi
Assessment of the Importance of the Ecosystem Services of Gölbaşı Special Environmental Protection Zone for the City of Ankara
Özlem Uğurlu
doi: 10.5505/jas.2020.46338  Sayfalar 23 - 47
Sulak alanlar, doğallık, bilimsellik, sosyal, kültürel ve ekonomik değerleriyle korunması gereken hassas ekosistemler arasındadır. Bu araştırma Ankara kent merkezinde, “Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB)’’ içinde bulunan Mogan-Eymir göllerinin kente sunduğu ekosistem hizmetlerinin belirlenmesi amacıyla ele alınmıştır. Mogan ve Eymir göllerinin kente sunduğu ekosistem hizmetleri belirlenirken Ankara kentsel gelişiminin, göllerin sahip olduğu ekosistem hizmetlerini etkilediği tespit edilmiştir. Bu sebeple araştırmanın konusu; Mogan ve Eymir göllerinin Ankara kentine sunduğu ekosistem hizmetlerinin belirlenmesi ve bu ekosistem hizmetlerinin kentsel gelişimden etkilenme durumları olmak üzere iki temel bileşen üzerinde genişletilmiştir. Araştırma hedeflerine ulaşmak için çalışmada karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında, kenti temsil edecek nitelikteki bir örneklem grubuna anket uygulanarak veriler elde edilmiştir. Bu araştırma bulgularını sınamak amacıyla araştırma sahasında katılımcı gözlem de gerçekleştirilmiştir. Ankara kentsel gelişimini daha net görebilmek için ArcGIS 10.1 yazılımında haritalar oluşturulmuştur. Bununla birlikte araştırma kapsamında; araştırma sahasıyla ilgili, paydaşlarla derinlemesine görüşmeler de yapılmıştır. Elde edilen veriler Maxqda 2020 yazılımı aracılığıyla kategori ve alt temalara ayrılarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda; göllerin özellikle Ankara kentinde yaşayanlara sunduğu üretim hizmetleri, düzenleme hizmetleri ve kültürel hizmetlerin neler olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca araştırmada göllerin kentlilere sunduğu ekosistem hizmetlerine karşılık göl çevresindeki kent gelişiminin alan üzerindeki olası etkileri analiz edilerek elde edilen tüm bilgiler topluca değerlendirilmiştir.
Owing to their natural, scientific, social, cultural and economic values, wetlands are sensitive ecosystems that need to be protected. This research aims to identify ecosystem services that the Mogan-Eymir Lakes wetland ecosystem, located in the “Gölbaşı Special Environmental Protection Zone (ÖÇKB)’ in the city center of Ankara, offers to the locals. Urban development in Ankara was seen to have made an impact on the ecosystem services of Mogan and Eymir Lakes. The research, therefore, has two main objectives: identification of the ecosystem services that the Mogan and Eymir lakes provide to Ankara, and the impact that urban development has had on these services. A mixed research methodology was applied to reach the aims of this research. Data was obtained by carrying out a survey with a representative sample group. Maps were created using the software ArcGIS 10.1 to understand the urban development of Ankara in detail. Participants were observed at the research site to test the research findings. In-depth interviews were conducted with stakeholders related to the research field. The data obtained was divided into categories and sub-themes through the software Maxqda 2020. The research revealed the various provisioning, regulating and cultural services offered by the lakes especially to those living in the city of Ankara. Finally, the information collected during the research has been comprehensively analysed by taking into consideration the possible impacts of urban development in the vicinity of the lakes.

5.
Edebiyat Müzeleriyle Ankara’yı Bir Yazınsal Bellek Mekânı Olarak Algılamak
Perceiving Ankara as a Place of Literary Memory Through Literary Museums
Ferah Burgul Adıgüzel
doi: 10.5505/jas.2020.00922  Sayfalar 49 - 70
Yazınsal bellek mekânları, bir toplumun yazınsal geçmişi ve onu içinde barındıran her türlü anlam örüntüsünü kapsamaktadır. Yazınsal bellek mekânlarının işlevi, yazınsal her türlü ürünün ve onu meydana getirenlerin unutulmasını engellemek amacıyla, durumlarını tespit etmek, korumak ve ölümsüzleştirmektir. Örneğin bir yazarın eserleri, onları üretim süreci ve bu süreçte yaşamına dâhil olan her türlü olay, kişi, vb. unsur bu sınırlar içerisine girebilir. Ankara, bu kenti konu alan yazınsal eserlerin yanı sıra bu kentte kaleme alınan eserler ve bu kentte yaşayan edebiyatçılarla bir yazınsal bellek mekânı olarak tanımlanabilir. Ankara’da, edebiyat eğitiminin amaç ve kapsamına uygun etkileşimli çalışmaların yapılabileceği altı edebiyat müzesi bulunmaktadır. Edebiyat müzelerinde yapılan sanatsal ya da eğitsel pek çok etkileşimli çalışma, edebiyat eğitiminin okul dışı ortamlarda gerçekleşerek yaygınlaşmasını kolaylaştırır. Edebiyat müzeleri, edebiyat eğitimini desteklemenin yanı sıra kentin yazın kültürünü aktararak Ankara’nın yazınsal bir mekân olduğuna ilişkin kolektif bir algının oluşmasını da sağlamaktadır. Çalışma, Türk dili ve edebiyatı öğretmen adaylarının, Ankara edebiyat müzelerinde gerçekleştirilen yaratıcı drama temelli etkinliklerle, Ankara’yı yazınsal bellek mekânı olarak algılamalarını ve edebiyat müzelerine ilişkin farkındalıklarını geliştirmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, nitel araştırma desenlerinden biri olan vaka çalışması deseninde tasarlanmıştır. Çalışmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri; yarı yapılandırılmış görüşme formu, öğrenci günlükleri ve süreç değerlendirme notları/ürünleri aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmanın verilerinin çözümlenmesi ve yorumlanmasında betimsel analiz kullanılmıştır. Çalışma sonucunda Ankara’daki edebiyat müzelerinde yapılan çalışmaların Ankara’nın yazınsal bellek mekânı olarak algılanmasına doğrudan katkısının bulunduğu, bir kentin yazınsal belleğinin o kentte bulunan edebiyat müzeleri ve yaratıcı drama gibi etkileşimli yöntemlerle daha da geliştirilebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Places of literary memory include the literary past of a society and all kinds of meaning patterns. The function of literary memory places is to determine the state of all sorts of literary products and their creators, protect and immortalize them in order to prevent them from being forgotten. For example, the works of an author, the production process she/he underwent, and all events, people, etc. involved in her/his life during this process may fall within this scope. Ankara, as the subject of literary works, as the place where literary works were written, and as the home of authors living in it, can be defined as a place of literary memory. There are six literary museums in Ankara, where interactive activities can be conducted in line with the purpose and scope of literature education. Many educational or artistic interactive activities in literary museums facilitate the spread of literature education because they are implemented outside of school settings. In addition to supporting literature education, literary museums provide a collective perception of Ankara as a literary place through conveying the literary culture of the city. The purpose of this study is to encourage prospective Turkish language and literature teachers to perceive Ankara as a place of literary memory, as well as to raise their awareness in literary museums through the use of creative drama-based activities held in literary museums. The study was designed as a case study –a qualitative research design. Purposeful sampling method was used in the study. Data was collected through a semi-structured interview form, student diaries, and process evaluation notes/products. Descriptive analysis was used to analyze and interpret the data. The study concludes that the activities conducted in the literary museums in Ankara directly contributed to Ankara’s perception as a literary memory place, and that the literary memory of a city could be further developed with literary museums in that city as well as through interactive activities such as creative drama.

6.
Cumhurbaşkanlığı Atatürk Müze Köşkü Giriş Holünün İç Mekân ve Mobilya Bakımından İncelenmesi
Examination of the Interior and the Furniture of the Entrance Hall in the Presidential Atatürk Museum Mansion
Tuğba Andaç Güzel, Hacı Hasan Efe
doi: 10.5505/jas.2020.20082  Sayfalar 71 - 81
Eski bir Ankara bağ köşkü olan ve Cumhuriyet sonrası yıllarda “Atatürk Köşkü” olarak anılmaya başlayan Atatürk Müze Köşkü 1921 yılında, Atatürk tarafından yaptırılan bazı düzenlemelerin ardından savaş döneminin ve devrimlerin karargâhı, cumhuriyet döneminin ise birincil tanığı olmuştur. Atatürk Müze Köşkü birçok önemli tarihsel olaya ev sahipliği yapmış değerli bir mekândır. Çalışma, köşkte yer alan ve 1923 yılında yapılan tadilattan sonra giriş salonu olarak hizmet veren ve günümüzde “Giriş Holü” olarak da adlandıran bölümün, mobilya ve iç mekânının bilimsel değerlendirmesini içermektedir. Yerinde gerçekleştirilen tespit ve incelemeleri içeren çalışmanın sonuçlarına göre; giriş holü, dikdörtgen formludur. Tavanı, açık renkte ahşap çıtalı yapılmıştır. Ayrıca “Hatai” üslupta kalem işi süslemelere sahiptir. Salonda bulunan mobilya takımının Fransız Neo-Klasik (XVI. Louis) üslubunda, tamamı ceviz ağacından imal edilmiştir. Mobilyaların ayaklarının ise tornalı ve oymalı yapıldığı gözlemlenmiştir. Mobilyaların ergonomik ve antropometrik kriterler açısından günümüz mobilyalarının sayısal ölçü değerleri ile uyumlu olduğu belirlenmiştir.
An historic vineyard house in Ankara, the Atatürk Museum Mansion has become to be known as the “Atatürk Mansion” after the establishment of the Republic. In 1921 Atatürk made several changes to the building and began to use it as his headquarters during the war, and subsequently during the implementation of his reforms –as such the mansion is a primary witness of the Republic period. The building is also valuable as the location where many historical events took place. Using on-site observations and investigations, this study aims to make a scientific assessment of the furniture and interior of the “Entrance Hall”, an area of the building that since the 1923 renovation has served as the entrance hall. The study revealed that the rectangular entrance hall has a light-colored wooden lath ceiling, hand-decorated in the “Hatai” style. The furniture, made of walnut-wood, is in the French Neo-Classical (XVI. Louis) style, with the legs decorated with wood lathe and carvings. The furniture of the hall is compatible with present numerical values in terms of ergonomics as well as anthropometric criteria.

7.
Pasajların Düşüşü ve Flanörün Sürgünü, Ankara’da Bir Pasaj
The Fall of Arcades and the Exile of Flaneur, an Arcade in Ankara
Duygu Hazal Simser
doi: 10.5505/jas.2020.30602  Sayfalar 83 - 103
Makale Ankara Kızılay’da yer alan Kocabeyoğlu Pasajı’nın fiziksel, sosyal ve mekânsal katmanlarını tarihsel materyalist bir yaklaşımla çözümlemeyi amaçlar. Kocabeyoğlu Pasajı’nın bahsedilen boyutlarını açımlamada gerekli olan kuramsal ve metodolojik yapılanmayı, kültür tarihçisi Walter Benjamin’in Pasajlar adlı çalışmasından yapılan çıkarımlar örgütler. Bu çalışmada Benjamin’in modernite eleştirisi ile birlikte geliştirdiği diyalektik imge kavramı, geçmişin belirli bir şimdinin görüntülerinde yakalanmasını ifade eder. Benjamin bunu somut olanı mikrolojik bakışı ile irdeleyerek gerçekleştirir. Benjamin’in çalışmasını örtük olarak örgütleyen bu inceleme aracına ek olarak bir diğer önemli nokta, çalışmada 19. yüzyıl varoluş biçimi olarak tarif edilen meskenin çözülmesi ve pasajların kolektifin evi olarak ortaya çıkmasıdır. Benjamin’in mesken çözülümü ile ilgili bu gözlemi, Kocabeyoğlu Pasajı’nın ev sahipliği yaptığı mekânsal pratiklerin dönüşümü için de ilginç bir bakış noktası sunar. Makalede bu dönüşümün öznesi olan apartmanın tarihi, içinde bulunduğu bölgenin yapılanması ile birlikte ele alınır. Pasaj, bir cephesi Atatürk Bulvarı, diğer cephesi İzmir Caddesi’ne bakan apartmanın zemin ve bodrum katlarının dönüştürülmesiyle elde edilmiş, 1950’lerin ikinci yarısından itibaren Kızılay’daki varlığını büyük ölçüde özgünlüğünü koruyarak sürdürmüştür. Meskenin çözülümünün diyalektik imge metoduyla açılmasıyla ‘şimdi’de saptanan ise pasajın ev sahipliği yaptığı metaların sembolik anlamları ile açığa çıkan kamusal/ mahrem gerilimidir. Bu gerilim ortaya konulurken Kocabeyoğlu Pasajı’nın Benjamin ile bilinegelen modern kent gezgini flanöre değil, modern kent yazınında göz ardı edilen kadın özneye özgü deneyimi yani pasajın flanöze açılan yüzü makalenin soruşturma nesnesi olmuştur. Buna dayanarak, faal hâle geldiği günden itibaren aile odaklı tüketimin merkezi olarak ifade edilen Kocabeyoğlu Pasajı’nın 2000’lerden sonra düşüşü ile günümüzde özdeşleştiği kadın iç giyim, gelinlik, çeyiz ve kumaş odaklı tüketim, pasajın flanözün meskeni olarak ifade edilmesini mümkün kılar.
Embracing a historical-materialist approach, this article aims to analyze physical, social and spatial layers of Kocabeyoğlu Pasajı, located in Kızılay, Ankara. The required theoretical and methodological structuring of the subject is organized based on the inferences from cultural historian Walter Benjamin’s study, the Arcades Project. In this study, Benjamin develops the concept of dialecticimage, which indicates the capturing of the past in certain images of the now. Benjamin achieves this by investigating the tangible in close detail. In addition to this tool of investigation, which implicitly formulates Benjamin’s study, another point to highlight is the dissolution of dwelling, described in Benjamin’s study as the mode of existence of the 19th century, and the emergence of the arcades as the house for collective activity in the city. Benjamin’s observation of this permeability provides a thought-provoking vantage point for the transformation of spatial practices that Kocabeyoğlu Pasajı accommodates. This article examines the history of the apartment as the subject of this transformation in relation to the re-structuring of the surrounding area. The arcade in Kızılay, created by converting the basement and ground floors of the apartment facing Atatürk Boulevard and Izmir Avenue, has remained largely intact in its original form since the mid-1950s. Understanding the dissolution of dwelling through the dialectic image method enables the identification in the ‘now’ of the tension between private and public, unveiled via symbolic meanings of commodities. This article presents this tension and seeks to understand Kocabeyoğlu as an experience of the flaneuse, i.e. through the female, rather than the flaneur, which came to be known with Benjamin as the modern urban explorer. The fall of Kocabeyoğlu in the 2000s and the type of consumption it is identified with today, which largely centers on lingerie, wedding dresses, dowry materials, and textiles, make it possible to argue that this arcade, which has been known since its early days as a center of family-oriented consumption, is the abode of flaneuse.

8.
Ankara Gündelik Hayatının Sözlü Tarih Okuması: Güvenevler Mahallesi, 1950-1980
Reading of Everyday Life in Ankara with Oral History: Güvenevler Neighbourhood, 1950-1980
Gizem Büyücek, Seçkin Büyücek
doi: 10.5505/jas.2020.59454  Sayfalar 105 - 125
Bu çalışma, Ankara’nın 1950-1980 dönemi sosyal ve gündelik hayatını, Güvenevler Mahallesi ve daha özelinde Güneş Sokak sakinlerinin tanıklıkları aracılığı ile anlamaya çalışmaktadır. Ankara’nın yakın tarihine ilişkin mevcut akademik literatürden de destek alan bu araştırma, Yenişehir’den sonra erken Cumhuriyet elitinin yerleşmeye imkân bulduğu ilk mahallelerden olan Güvenevler sakinlerini, bugüne değin Ulus – Çankaya aksında tecrübe edildiği yazılan ve söylenen kent yaşamına yakınlıkları açısından soruşturmaktadır. Yarı yapılandırılmış görüşmelerle bir sözlü tarih araştırması niteliği kazanan çalışma, Ankara sosyal hayatının, ona ilk elden tanıklık etmiş kişilerin anlatıları ışığında, mekânlar ve yerler üzerinden okunmasını sağlamaktadır. Böylece, önceleri daha ziyade kamusal alanlar veya yapılar, kamuya mâl olmuş isimler veya dergi-gazete, vb. kaynaklar kullanılarak gerçekleştirilmiş sınırlı sayıdaki Ankara yakın tarihi araştırmasının yönü, bu kez sözlü tarih tekniklerinin kullanılmasıyla, anlatılagelen tarihi kendi penceresinden yorumlayan ve bu anlamda onun eyleyicisi konumundaki kişilere çevrilmiştir. Çalışma, görüşmecilerin aktardığı başkentin 1950-1980 dönemi sosyal ve gündelik hayatının daha çok kimlerle paylaşıldığını, nasıl deneyimlendiğini, varsa ne tür kabul ve onay mekanizmaları işlettiğini ve alışkanlıkları açısından zaman içinde ne tür yönelimler gösterdiğini irdelemeyi hedeflemiştir.Makalenin bulguları, katılımcıların anlatılarına yönelik inceleme ve tartışmalardan doğan “Kent ve Kent Kültürü,” “Çalışma Yaşamı ve Çalışmak,” “Hafızanın Cinsiyeti: Kadın Görüşmecilerin Ankarası” temaları olmak üzere temel üç başlık çerçevesinde ele alınmıştır. “Kent ve Kent Kültürü” başlığı, Çankaya’nın nasıl bir yer olduğuna, ne tür aidiyet ilişkileri barındırdığına, görüşmecilerin mahallelerini kimlerle paylaştıkları ve birlikte nasıl yaşadıklarına ilişkin ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. İkinci başlık altında çalışma nosyonunun görüşme yapılan grup içerisinde nasıl karşılık bulduğu incelenmiştir. Bu çalışma, daha en başından erkek bireylere ulaşmakta yeterince başarı sağlayamamış; dolayısıyla Ankara, büyük ölçüde, kadın katılımcıların hafızasının kenti olarak şekillenmiştir.
This study tries to understand Ankara’s social and daily life in the period from 1950 to 1980 by focusing on the Güvenevler neighbourhood and more specifically on the accounts of the inhabitants of Güneş Sokak. The study utilizes the existing body of academic literature concerning the recent history of Ankara to examine the inhabitants of Güvenevler—which became one of the very first neighbourhoods after Yenişehir where the elite of the early Republican times resided—in terms of their familiarity to the urban life of the UlusÇankaya axis, as reported to-date in written and oral sources. This is a research of oral history conducted through semi-structured interviews, and based on places of daily life, which allows for an interpretation of Ankara’s social life in the light of the accounts of its first-hand witnesses. Hence, the direction of the limited amount of research on the recent history of Ankara has switched -this type of research previously relied on using public places or buildings, names in the public record or press resources- into the use of oral history techniques; this time with the unique focus on individuals who actually made history happen. The work is aiming at examining with whom the social and daily life of the capital, as indicated by the interviewees, was shared in the period of 1950-1980, determining how this was experienced, what sort of approval mechanisms—if any—were in operation, and discerning what kind of trends it displayed over time, in terms of habits. Findings of the article were evaluated with three themes of “City and Urban Culture,” “Working Life and Work,” and “the Gender of Memory: Ankara of the Women Interviewed” which emerged from the study and discussion of the accounts of the participants. “City and Urban Culture” provides detailed information concerning what kind of place Çankaya was, how relationships concerning belonging operated, with whom the participants of the study shared their neighbourhoods, and how they lived together. Under the second heading, the approaches of the interviewed group towards the notion of work were examined. From the very outset, the present research did not succeed in reaching male individuals enough; hence Ankara was to a great extent framed by the individual memories of women participants.

9.
Herkesin Öyküsüne Ait Bir İç Mekânın Tarihi: Birtan Kundura, Ankara
The History of an Interior Space in Everyone’s Narrative: Birtan Kundura, Ankara
Güliz Taşdemir
doi: 10.5505/jas.2020.64592  Sayfalar 127 - 142
Ankara bağlamında bu makalenin konusunu Küçükesat bölgesinde yer alan Birtan Kundura oluşturmaktadır. Özgün ve biricik hikayesiyle Birtan Kundura, sosyal tarih perspektifinden transdisipliner bir okuma aracı olarak tarih yazımı ve mimarlık tarihine katkıda bulunmaktadır. Böylelikle resmi tarih yazımında yer almayan öznelerin perspektifinden bağlamsal değerlendirme, dönemsel inceleme ve kentli sözlü tanıklıkları aracılığıyla iç mekânın çeperindeki bir anlatıyı içerir. Çalışmada, Birtan Kundura ve Birtan Ailesi mikro hikâyelerin oluşturucusu olarak sosyal tarih kesitinde yer alan bir kentsel tarih arkeolojisinin parçası olur. Çalışmanın teorik altyapısı, Michel Foucault’in Archeology of Western Culture (2011), Patrick Nuttgens’in The Story of Architecture (1983), Bernard Tschumi’nin Questions of Space (2004)’ine dayanmaktadır. Çalışmanın yöntemini sözlü tarih metodolojisi oluştururken, bireysel hikayeler birincil kaynak olarak ele alınmıştır (Perks, R., 1998). Bu anlamda, bütüncül olan tarih anlatısı, alternatif bir yaklaşım çerçevesinde sosyal mekân üretimi ve aktörleri dâhil edilerek yapısal ve anlamsal olarak içeriği derinleştiren bir araca dönüştürülmektedir. Çalışmanın amacı, gündelik alışkanlıkların değişimini, dönüşümünü ve yok oluşunu mekân üzerinden anlatmak, geçmiş ve gelecek zaman dilimlerinde yapısal/anlamsal bakımdan yine mekânın bütüncül anlatıya katkılarını da ele alarak bir değerlendirme yapmaktır. Bu örneğin mekânsal inceleme ile kentin kolektif belleğine katkı sunması hedeflenmektedir.
In the context of Ankara, the subject of this article is Birtan Kundura, located in the Küçükesat Region. With its original and unique story, Birtan Kundura contributes to historiography and architectural historiography as a reading tool of the transdisciplinary study through a social history perspective. It, therefore, includes a narrative that lies in the periphery of the interior through the perspective of subjects not included in the official historiography, via contextual evaluation, periodical examination and urban oral testimonies. In this research, ‘Birtan Kundura’ and Birtan Family are considered as the creators of micro-stories that exist in ‘everyone’s narratives’, making them part of an urban history archaeology in the cross-section of social history. The theoretical framework of the study is founded on Michel Foucault’s Archeology of Western Culture (2011), Patrick Nuttgens’ The Story of Architecture (1983) and Bernard Tschumi’s Questions of Space (2004). The methodology involves oral history, taking its source from individual stories (Perks, R., 1998). In this sense, it transforms the holistic historical narrative into a tool that deepens structural and semantic content through an alternative approach that includes the social: in this case, spatial production and actors. The aim of this article is to present the change, transformation and extinction of daily habits through an interior space, and to make a structural/semantic assessment of the space, which adds value to the holistic narrative, looking at the past and the future.

10.
Ankara Sancağından Alınan Olağanüstü Aynî Vergiler (1540-1640)
Extraordinary In-Kind Taxes Collected from the Sanjak of Ankara (1540-1640)
Süleyman Polat
doi: 10.5505/jas.2020.52244  Sayfalar 143 - 156
Her devlet gibi, Osmanlı Devleti de varlığını büyük ölçüde tebaasından aldığı vergilerle sürdürmekteydi. Bu vergilerin toplanması özellikle savaş gibi olağanüstü zamanlarda daha hayati bir mesele hâline geliyordu. Nitekim savaş esnasında ordunun en kritik ihtiyacı, hareket hâlindeki ve cephedeki askerlerin iaşesi meselesiydi. Bu ihtiyacı karşılamak için ise olağanüstü vergi kaideleri çerçevesinde reayadan aynî vergiler talep edilmişti. Bu süreçte reayadan talep edilen vergileri yalnızca aynî olarak vermeleri istenmemiş, aynı zamanda verginin bir parçası olarak taşıma yükümlülüğünü de reayanın üstlenmesi gerekmişti. Öyle ki Anadolu Beylerbeyliği/Eyaleti’ne bağlı Ankara sancağından da mevcut kazalarıyla beraber olağanüstü zamanlarda üzerine düşen bu sorumluluğu yerine getirmesi beklenmişti. Çalışmada ilk hedef 16. yüzyılın ikinci ve 17. yüzyılın ilk yarısında seferler esnasında Ankara sancağına sistematik olarak tahakkuk ettirilen aynî vergilere dair örnekleri tespit etmektir. Bunun yanında tespit edilen örnekler dâhilinde Ankara sancağından alınan aynî verginin tarh ve tahsil oranını belirleyerek, ilgili tarihlerde Ankara sancağında yaşayan reayanın yükümlülüklerini ne derece yerine getirdiğini ortaya koymaktır. Son olarak ise Ankara örneğinde aynî vergilere dair elde edilen veriler kıyaslanarak, yükümlülükler değerlendirilmeye çalışılacaktır.
As in other countries, the main revenue of the Ottoman Empire came from the taxes collected from its subjects. Tax collection was even more crucial during extraordinary times, such as wars. Indeed, the most critical need of the army during a war was the subsistence of its soldiers on the move as well as those on the front. To meet this need, the reaya was expected to pay in-kind taxes within the framework of extraordinary tax principles. The reaya was not only asked to provide in-kind taxes but was also required to cover transportation costs as a part of the tax. The Sanjak of Ankara, situated in the Anatolian State, was expected to pay this tax together with its districts during times of emergency. The primary aim of this study is to identify examples of in-kind taxes that were systematically accrued in the Sanjak of Ankara during the campaigns carried out in the second half of the 16th century and the first half of the 17th century. Another aim is to understand to what level the reaya in Ankara managed to fulfil its obligations during this period by determining the imposition and collection rates of in-kind taxes collected from the Sanjak of Ankara. Lastly, this study assesses tax obligations by analyzing the obtained data on in-kind taxes in Ankara.

GÖRÜŞ YAZISI
11.
Kent ve Mimarlık Üzerine Dönemsel Okumalar: Ankara’da İki İşhanı
Periodic Readings on the City and Architecture: Two Office Buildings in Ankara
Nuray Bayraktar
doi: 10.5505/jas.2020.92485  Sayfalar 157 - 175
Kent ve mimarlık üzerine yapılan okumalar çoğunlukla belirli kırılma noktalarını esas alır. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 yılı bu okumalar açısından önemli bir kırılma noktasıdır. İkinci Dünya Savaşıyla birlikte tek partili dönem tartışılmaya başlanmış, 1945 yılında çok partili yaşama geçilerek 1946 yılında çok partili seçimler gerçekleştirilmiştir. 1950 yılında yapılan seçimler sonucunda tek partili dönem sona ererek yeni bir dönem başlamıştır. Yeni dönemde devletçilik politikalarına son verilerek özel sektör ağırlıklı yeni bir ekonomik yaklaşımın benimsendiği, toplumsal yaşamda Amerika ile yakınlaşma olarak ifade edilebilecek yeni bir yaklaşımın etkili olduğu görülmektedir. Demokrat Parti iktidarının sona erdiği 1960 yılı bir diğer kırılma noktasıdır. Yeni dönem, sosyal devlet ilkesinin ve planlı ekonomik politikaların hayata geçirildiği, gençlik örgütlenmelerinin ve Amerika karşıtı hareketlerin güçlendiği bir zaman aralığına karşılık gelir. 1950-1960 yılları arasına tarihlenen Demokrat Parti iktidarı tüm alanlarda olduğu gibi mimarlık alanında da önemli değişimlere neden olmuş, gerek yol açtığı yeni mimari arayışlar gerek ortaya çıkan yeni yapı türleri, gerek kentlerde yaşanan imar hareketleri nedeniyle birçok çalışmaya konu oluşturmuştur. Bu yazıda ele alınan Ulus İşhanı ve Emek İşhanı bu dönemin yeni yapı türlerini örnekleyen iki yapıdır. Yazı kapsamında, son yıllarda önemli bir gündem oluşturan bu iki yapı, kentsel ve mimari açıdan ayrıntılı bir değerlendirmeye tabi tutularak, dönemsel bir okuma gerçekleştirilmiştir.
Readings on the city and architecture are mostly based on certain breaking points. 1950, the year when the Democrat Party came into power, is an important breaking point in this regard. The single-party period began to be debated during World War II and Turkey entered a multi-party system in 1945, holding its first multi-party elections in 1946. The single-party period ended with the 1950 elections, heralding a new political era. This new era saw the end of statism and the birth of a new economic approach driven by the private sector. Socially, life in this period was built on what can be expressed as a rapprochement with America. Another breaking point in this context is 1960, the year the Democrat Party rule ended. The new era corresponds to a time period in which the principles of the social state as well as planned economic policies were implemented, while youth organizations and anti-American movements gained weight. As in other fields, the Democrat Party, which was in power between 1950-1960, caused important changes in the field of architecture, and has become the subject of many studies on the search for new architectures, emerging building types, and planning activities in the cities. Ulus İşhanı and Emek İşhanı are two buildings that exemplify the new building types of this period. This article makes an urban and architectural assessment of these two buildings, which made headlines in recent years, to carry out a periodic reading.

12.
Türk-Amerikan Derneği: Bir Ankara Kurumunun İlk Yirmi Yılı
Turkish-American Association: The First Twenty Years of an Ankara Institution
Bahar Gürsel
doi: 10.5505/jas.2020.18480  Sayfalar 177 - 186
Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel ilişkiler, İkinci Dünya Savaşı neticesinde tüm dünyayı etkisi altına alan Soğuk Savaş’ın başlamasıyla hızla gelişti ve iki ülkenin toplumsal ve kültürel açılardan birbirini tanıması önemli bir unsur hâline geldi. Bu kapsamda, Türkiye ve Birleşik Devletler arasındaki dostluğun ve kültürel ilişkilerin daha fazla geliştirilmesi amacıyla, 1951 yılında Ankara’da Türk-Amerikan Derneği kuruldu. Bu yazı, Derneğin ilk yirmi yılına odaklanarak, uluslararası ilişkiler bağlamında karşılıklı anlayışın gelişmesine yaptığı katkının yanı sıra, kurumun kendi arşivinden de faydalanarak Türk-Amerikan Derneğinin Ankara’da düzenlediği çeşitli faaliyetlere değinecek ve başkentin sosyal ve kültürel yaşamına yaptığı kalıcı etkiyi vurgulayacaktır.
Political, military, economic and cultural relations between Turkey and the United States developed rapidly during the start of Cold War, which had a global impact in the post-World War II era. For both countries, cross-cultural and societal knowledge became important parts of these relations. The Turkish-American Association was established in Ankara in 1951 against this backdrop to further develop the friendship and cultural relations between Turkey and the United States. By focusing on the first twenty years of the Association, this article investigates the Association’s contribution to the development of mutual understanding within the context of international relations. It also emphasizes the Association’s permanent impact on the social and cultural life of the capital through the various activities that were organized by the Association, which are documented in the institution’s archive.

LookUs & Online Makale